Tuesday, January 31, 2012

Twitter, mucize gibi...

Alışkın olmayan veya Twitter kullanmaya biri için belkide dünyanın en itici şeyi elinde devamlı telefonunla gezerek kim 'tweet' atmış, kim ne 'retweetlemiş', hangi sanatçı neredeymiş, son dakika haberlerinde ne olmuş, yangın, deprem, maç sonucu, o an TVdeki programların yorumlarını takip etmek..
Hele birde Jargonu bilmiyorsanız yandınız, 'Retweet ne demek?' Ünlülere mesaj mı atıyorsun sen şimdi? gibi sorular. Veya canım anneannemden gelenlere benzeyen eleştiriler ' gözün bozulacak, hadi bırak artık o telefonu kenara'.
Ya da 'amaan ne buluyorsun şu Twitter'da' gibi anti-tweetçiler.
Kim ne derse desin.
Van depremi sonrasında Twitter hayat kurtardı mı? Evet!
İnsanlar enkaz altından bile, şarjlarının son kalan yudumuna kadar çok takipçisi olan veya ünlü kişilere mesaj attılar, 'merkezdeki camiiden sağa dön, şu apartmanın altında 6 kişi kurtarılmayı bekliyoruz'.
İçler acısıydı o gece Twitter.
Sonra espriler.. 'Yangın esnasında, tweet atmadan önce binayı boşaltınız' gibi.
Sonra 'hashtagler'.. Binlerce insanın aynı anda bulduğu yaratıcı espriler.
Bambaşka bir dünya Twitter.
Hatırlarsınız belki bir teori vardı. '6 Degrees of Separation' diye. Dünya üzerinde her kime ulaşmak istiyorsanız isteyin, o insanla aranda sadece 6 kişi varmış-mış. Örneğin Obama'ya ulaşmak istiyorsun. 6 kişi aracılığı Obama emrinde :) Bu teori ilk çıktığında bir arkadaşımla oturup hesaplamıştık, şimdi biz Brad Pitt'e ulaşmak istersek kimleri koyarız araya diye. Tabi bu teori Facebook'tan çok önceydi. Facebook bu teoriyi 4.7'ye indirdi. Taa ki Twitter hayatımıza girene kadar.
Şuan Obama da cep telefonumda Brad Pitt'te. Kime istersen ulaşabiliyorsun, örneğin kan lazım veya barınakta terkedilmiş hayvancıkların içler acısı halini resimliyorsun. Hemen ilgili kişiye yolluyorsun.
Büyü gibi. Şip Şak.
Bu gece kendim bizzat yaşadıktan sonra twitter'ın mucizesini, artık hiçbiryere gitmem.
Geçen hafta Cunda Adasında gördüğüm aç kedicik ve köpekçikleri yazmıştım. Hemen resimlerini çekip Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı, hayvan-sever, sayın Bekir Coşkun'a yolladım. Nasıl olsa görmüştür diye içim rahatken 1 hafta sonra farkına vardım ki aslında benim ayarlarım 'gizli' de kalmış ve görmemiş. Hemen ayarlarımı değiştirip tekrar mesaj attım kendisine, kedilerinde resmini iliştirdim. Tam 2 dakika sonra cevap geldi. Ondan sonra Retweet edenler, takipçilerim, mesaj atanlar hızla arttı.
Vee tabiki yıllardır her gün kaçırmadan takip ettiğim, en son kitabını okurken gözyaşlarımı tutamadığım, Andree'si, Cunda'sı, Pako'su, Postal'ı ile içimi ısıtan o çok değerli köşe yazarı Bekir Coşkun bana cevap yazmıştı; 'Sen sakın üzülme, ben Andree'ye gösterdim resimleri, o hemen arkadaşlarını aradı'. Dünyalar benim oldu, sevinçle kalktım oturduğum yerden, koltuğumda oturamadım bile. O sevinç ve heyecanla cevap yazdım kendisine, teşekkür ettim.
Çok büyük iş başarmıştım kendimce. Çok büyük.
Hem de bu kadar değer verdiğim saygı duyduğum önemli bir yazar ile yazışma şansı geçti elime.
Twitter kullanmak her ne kadar 'bağımlılık' gibi dursada, her ne kadar bazen çok itici gözüksede, vazgeçemediğim tek uygulama ne Facebook, ne Foursquare ne de Whatsup.
Hiç biri bu kadar değerli olmamıştı benim için..
Tweetlemeye devam:)
irem;

No comments:

Post a Comment