Thursday, February 9, 2012

Bir sokak köpeği..

Dünya tatlısı bir sokak köpeğimiz oldu. İsmi yok ama hayatımızdaki yeri çok büyük şu aralar. Burnunun tam üzerinde ayırt edici bir lekesi var, postu o kadar güzel ki.. Ama ne yazıkki sıcak bir yuvası yok, o bir sokak köpeği. Neden onlara sokak köpeği diyoruz bilmiyorum, onlar en akıllı cins aslında. Gözleri çakmak gibi parlıyor, trafik ışıklarında illaki şahit olmuşsunuzdur bizim insanımız fren yapabilir mi yapamaz mı diye düşünmeden kendini arabaların önüne atarken onlar beklerler ışıklarda usulca. Resmen yeşil ışığı beklerler. Bir sokak köpeğinin size vereceği çok ders vardır aslında. Siz rahat rahat sofraya oturup yemeğinizi yerken, o yaşam savaşı verir sokakta. Yollar kateder bazen yürür yürür mama bulabilmek için, yürüdükçe daha çok acıkır ama yürümezse de mama bulamaz. İşte bu iç güdüyle onları devamlı bir yerden bir yere koşarken görebilirsiniz. Siz kar yağışını evinizde sıcak kaloriferinizin yanında oturup seyrederken ve elinizde sıcak kahvenizle avuçlarınızı ısıtırken o buzun üstünde kayan patileriyle sıcak bir yuva arar kendine. Bir kalorifer borusu veya bir kalorifer dairesinin duvarı. Çoğu zamanda birbirlerine sarılıp uyurlar ısınmak için. Siz hasta olduğunuzda doktora gidersiniz o ise bir köşeye kıvrılıp yaralarının ve acısının dinmesini bekler. Çoğu zaman kırık patisinin kaynamasını beklerken ve 3 ayağı üzerinde topallarken görürsünüz onu. Siz kendinizi koruyabilirsiniz kötü insanlardan, o ise herkesi dost sanıp yanaştığı için insanlara, çoğu zaman itilir, kakılır, tekmeye maruz kalır. Çok kötü şeyler yaşarlar çok, ama her seferinde sıfırdan başlar gibi hayata, yanaşırlar insanoğluna.
Siz çoğu zaman bağırır çağırırsınız, sözler sarfedersiniz, onun ise bildiği tek bir dil vardır, HAV. Onu da biz anlamadığımız için ancak gözlerle bakışırız, iletişim kurarız.
Bir otobüs durağına sığınmış görürsünüz onları çoğu zaman, aldırmadan tüm dünyanın kötülüklerine, öyle umarsızca kıvrılıp uyuyuverirler. Belki bir küçük çocuk geçer, ayağı ile dürter, pist der, hoşt der, sokak köpeği anlamaz. Niye beni ayaklarıyla itiyorlar diye bakar öylece.
Bazen bir çocuk geçer yanından, 'ANNE HAV HAV' der. 'Aman yürü şimdi, pis uyuz, bitli, pire torbası' der. Sokak köpeği anlar bunu, bilir. Ama elden ne gelir? O kendi seçmediği bir dünyada kendi seçmediği bir hayatı yaşamaktadır. Kendi seçmediği bir dili konuşmaktadır. Ve üstelik çoğu zaman açtır. Çok güzeldir sokak köpekleri. Aslında hiç saldırgan değillerdir. Çomakla itilip kakılmadıkları sürece dişlerini göstermezler. Hayat mücadelesidir onların verdiği. Hayatın ta kendisidir.
 Mevlana onlar için 'Onlar allahın dilsiz kullarıdır, öbür tarafta hepsi dile gelecek ve yaşadıklarını anlatacaklar' demiştir.
Hep düşünürüm bunu, elbet bir cezası olacak onlara kötülük yaşatanların.
Bizim isimsiz köpeğimize gelince. Son 1-2 aydır eşim işten geliyor, 'ya bir köpek var, hep peşimde, patisiyle bacağıma vurup ayağıma yatıyor' diye anlatıyordu. 'Açtır o besle mutlaka' dedim. Ertesi gün ağzı kulaklarında geldi. '6 kilo kemik aldım, hepsini yedi' dedi. Ay aman ne yaptın, ne ettin, o kadar kemik verilmez, hayvana dokunur, batar midesine, ölür dedim.
Bunun üzerine benden fazlasıyla hayvan sevgisi bulaşmış olan canım eşim gidip köpek maması almış ona hem kuru, hem yaş. Bizimkisi yememiş, illa kasaptan kemik istiyormuş, gidip gömdüğü kemikleri çıkarıyormuş. Ertesi gün oldu, eşim yine geldi 'Bugünde 7 kilo kemik aldım, hepsini yedi' dedi. Yazıktır hayvana şu bu derken, birden aklıma geldi sordum 'Su veriyorsunuz değil mi?' 'Aaa vallahi yok' dedi. Ertesi gün leğenciden gidip leğen alındı bizimkine ve içi su dolduruldu. Günler birbirini kovaladı, gün geldi ben ona hindiler tavuklar haşladım, içlerine ekmekler doğradım, makarnalar yaptım ellerimle ve eşimle işe yolladım.
Kendisi inşaatın tavanındaki bir çiviye asmış torba içindeki mamaları, her gün düzenli olarak veriyormuş. Tamam karnının doyurduk, suyu da tamam. 'Şimdi yuva yapmamız lazım ona ' dedim. Hemen internetten model köpek kulübeleri bulduk, eşim hemen marangozunu aradı. Nitekim köpek kulübeye de girmiyor. Bizimkisi klostrofobik çıktı iyi mi:) Peki o zaman dedim battaniye yollayayım en azından. Yeşil polar battaniyelerim vardı İKEA'dan almıştım, onları yolladım bizim Köpeğe, hemen anlamış ona hediye geldiğini, kuruluvermiş. Böylece köpek bizim hayatımızdaki sosyal projemiz olup çıkıverdi.
Bu arada bende inşaatı 2 kere ziyaret ettim, sırf köpek için ama. Eşim nasıl kızıyor, benim işimi görmeye gelmiyorsun, köpeği görmeye geliyorsun:) İnşaat dediysek köpeğe ait tamamen, 6. kat 7. kat rüzgar yağmur çamur dinlemeden ustalar hangi kattaysa o kata onlarla çıkıyor.
Şantiye Şefim bu benim diyor eşim. Aaaa doğruya isim koymadık köpeğe. 'Hemen bir isim bulmalıyız diyorum, inşaatla beraber sana geldiği için mesela Beton olsun, Demir olsun, Şef olsun' diyorum. Yok diyor eşim, köpek onun adı. Köpek diye isim mi olurmuş?

Şimdi en büyük kavgamız bu :)  Dişi köpek 'Beton' olurmuymuş diyor. 'Kim anlayacak dişi mi erkek mi, 'şef' olmalı o zaman' diye bastırıyorum. Yok:) Yandaki resim ise ne kadar çok şey anlatıyor aslında baksanıza. Bir tenekenin içinde kemikleri kaynıyor, biliyor ki o mama onun, oturmuş mamasının pişmesini bekliyor. Kemikleri pişsin, kemik suyunu da içsin diye bekliyor. 
Sokaktaki binlerce candan biri o. 
Bir kere mama vermeniz, bir kere kafasını okşamanız yeterli size ömür boyu bağlanması için. Ve bağlandığında size mutluluk, dostluk ve ıslak bir burundan başka birşey vermiyor. 
Ve o bir canlıya bile gösterdiğiniz iyilik size kat be kat geri dönüyor, ruhunuzu arındırıyor onu doyurmanın mutluluğu. Sokakta gördüğünüz köpekçiklere elinizde bir kuru ekmek olmasa bile kafasına dokunduracağınız el bile bazen yetiyor onlara. 
Sevgiyle kalın;
irem:)

4 comments:

  1. superrrrrrrrrr supperrrrrr herkese tavsiye ettim okusunlar bakalim : -)

    ReplyDelete
  2. Canım benim ya, o kadar duygulandım ki yazdıklarını okuyunca. Herkes bu kadar duyarlı olsa keşke, bu zavallı hayvancıklar kendi seçmedikleri hayatlarının yükünü yardımsız nasıl kaldırsınlar. Merhamet merhamettir, hayvana, insana, çocuğa, yaşlıya, kediye, köpeğe, kuşa fark etmez, insanın içinde merhamet varsa, onu öyle düşünerek vermez, gayri ihtiyarı kalbinden kopuverir güzellikler, uzanıverir yardım eli muhtaçlara. Senden de Allah razı olsun ve hayatın hep güzelliklerle dolsun canım arkadaşım.. Eline, kalemine, kalbine sağlık. (Nini)

    ReplyDelete
  3. senin gibi bir vatandasim olduguna cok sevindim

    ReplyDelete
  4. cok sey istemiyorlar birazcik ilgi ve onlarinda bu alemde olduklarini gormeniz onlari mutlu ediyor inanin sevdikleri kisileri korumak icin kendilerini olume atacak kadarda vefali yaratiklar bazan bizlere ne onlara baktigimda bizlerde onlardan eksik olan seyler cok fazla selamlar

    ReplyDelete