Saturday, June 30, 2012

New York'ta 1. Gün ve çöküş :)

New York'ta ilk günümüz... Kendimizi attığımız ilk yer tabii ki Times Square. Otelin kapısından çıktığım anda beni karşılayan ilk bina M&M's store. Sağımız solumuz her yer neon tabelalar, her şey büyük.. Çok büyük.. Ne yazık ki New york'ta bir gökyüzü yok, kafanı kaldırdığın anda tek görüş alanın yüksek gökdelenler, yüzlerce, binlerce.. Tabii lokasyonumuz itibariyle tam da o gökdelenlerin içindeyiz. Kahvaltımızı Starbucks'tan alıp Times Square Meydanı'ndaki masalarda oturuyoruz ve sonrasında meşhur 5. Caddeye yürüyoruz. Yolumuz üzerinde Rockerfeller Center'a uğruyor ve NBC kanalının içine giriyoruz. Bir de bütün meşhur dizilerin hediyelik ürünlerini satan bir dükkan var. İnsanlar çılgın gibi alışveriş yapıyor. Bizim Dr. Mehmet Oz'ün bile çanta ve magnet gibi hediyeliklerini yapmışlar.  Bir de Tv izleme bölgesi diye bir alan ayırmışlar. İnsanlar koltuklara yapışmış, adeta hipnoz olmuş gibi o an televizyonda tanıtımı yapılan bir ürünü izliyorlar. Galiba toplum olarak seviyorlar uyuşturulmayı.
Bütün günümüz 5. Cadde'de aşağı yukarı yürüyüp, yemek yiyip, keyif yaparak geçiyor. 'New York'ta sakın bir güne iki program koyma' diye tembihlemişti bir arkadaşım. Burada yaşamış birinin sözünü dinlemezsen ne olur? Az sonra...
Otelde 1-2 saat dinlenip çıkıyoruz Herald Square'i bulmaya, amacım turistik değil... İtiraf ediyorum tek derdim Victoria Secret'ın büyük mağazasını bulmak ve içinde kendimi kaybetmek. Online sipariş verirken dünyanın kargo parasını ödediğim o cânım ürünleri çılgınlarca sepete atmak. Ne yazık ki VS kapı duvar. Tadilata girmiş üç aylığına, o da bana denk gelmiş. Üzgünüm VS, başka mağazaya kaldı hayaller. Civardaki mağazalara girip çıkıyorum. Saat 18.00 olmuş bile. Birden enerjimin dibe vurduğunu hissediyorum. Tabii ya! Vücut alışamadı saat farkına ve Türkiye saatine göre uykum geldi. Çöküyorum bir köşeye, biraz dinlensem geçer, yok olmuyor benzin bitti, enerji bitti. Bir Supradyn olsa, Red Bull olsa.. Yok yok olacak gibi değil, vücudumun bana bir oyunu bu. Parmaklarım bile hareket etmiyor. Tıpış tıpış otele dönüyorum, kafayı koymamla koma halinde uyuyorum, uyandığımda saat sabahın 4.00. Yine Türkiye saatine göre uyandık iyi mi?  Biraz dön debelen dur. Olacak gibi değil, uyku bitti. 6.00 dedin mi sokağa çıkıyoruz. Hani uyumayan şehir diyorlar ya? Nasıl olsa civarda kahvaltı mekanı buluruz. Yok! Hepsi kapalı neredeyse. Nasıl yapacağız bu uyku işini bilmiyorum, iyi ki bu akşama müzikal bileti almamışım- bulamadım diye çok üzülmüştüm bir de. Beynimin ve vücudumun bana nasıl bir kazık atacağını bilemiyorum henüz.  Bugün 2. Günümüz, istikamet Metropolitan Museum of Art. Müzenin acılış saatini bekliyorum heyecanla odamda  :) Devamı akşama...
Irem

No comments:

Post a Comment