Tuesday, July 3, 2012

New York'ta 2. Günümüz ve Metropolitan müzesi

Metropolitan müzesi içi
İstikametimiz Metropolitan Müzesi, Times Square'den taksiye atlayıp Upper East Side'a yani şehrin en kaliteli bölgesine geçiyoruz. Bağış sistemiyle çalışıyor müze, 'biz adam başı 25 dolar istiyoruz ama siz ne kadar isterseniz verin' diyor görevli, acemiyiz ya ayıp olmasın diye 30 dolar verip giriyoruz. Yakamıza M harfi iğneliyorlar, herkesin rengi farklı, bütün müze boyunca 'Acaba ucuzculara mı farklı renk veriyorlar?' diye insanların yakalarına bakıp eğleniyoruz kendimizce. Müze 1 günde gezilebilecek bir müze değil,  5-6 kez gelseniz ancak tamamını gezebilirsiniz. İlgimi çeken kısımlarını haritada işaretleyip gezmeye kararlıyım. Mısır bölümünden başlıyorum. Koca bir piramit selamlıyor bizi girişte, Misir'dan getirtip aynen kurmuşlar müzenin içine. Mumyalar, lahitler bir hayli etkileyici. Ardından daha büyükçe bir salona çıkıyoruz. Bir tapınak getirtmişler, orijinal boyutunda, etrafına nehir süsü verilmiş, sular akıyor. Müthiş. Türk ve arap eserleri kısmını geziyoruz. Sultan Süleyman'ın kılıcı ve Osmanlı'dan kalma bir kaç eser mevcut. Gittikçe büyüyor salonlar. Acem ve Türk halıları karşılıyor bizi. Kafamızı kaldırıyoruz. 'Koç Family Collection' yazıyor. Metropolitan Müzesi salonlara ayrılmış, her salonda bir ailenin koleksiyonu sergileniyor. Bu ailelerden biri de bizim Koç ailesi. Asya, Afrika ve Uzakdoğu koleksiyonlarına girmiyorum. Çin bahçeleri olduğunu okumuştum ama hepsine yetecek kadar enerji yok. 'European Paintings and Sculpture'  bölümüne çıkıyorum. Rönesans döneminden Tintorette, Titian, Raphael, Dürer, El Greco aklınıza kimler geliyorsa eserleri mevcut. Van Gogh'un kendi portresi de burada. Impressionistler Monet, Renoir tablolarının büyük çoğunluğu burada. Zaten tüm bu ressamların geriye kalan eserlerini de Musee d'Orsay'de görmüştüm. Heykeller nefes kesici. Biraz 'American Wing' bölümüne uğruyoruz, kendi tarihlerinden parçalar görmek mümkün. 'Modern Art' bölümünü de es geçmiyoruz ama kısacık. Koleksiyonun daha büyüğünü MOMA'da gezeceğim zaten. Bir de silahlar ve zırhlar bölümüne uğruyoruz. Zırhlar sadece camekanlarda değil, bire bir boyda at maketlerinin üzerinde sergileniyor. Her salon bir sürpriz, bir odaya kafamı uzatıyorum, Venedik Sarayı'nın bir odasının replikasını yapmışlar. Bir başka salona Endülüs Sarayı kurmuşlar. Dediğim gibi her yeri karış karış gezebilmenize imkan ve olanak yok. Hele bir günde gezmek imkansız. Yorulunca 5. katında bulunan Rooftop Kafe'ye çıkıp Central Park'ı ve Manhattan'ı seyredip soluklanıyoruz. Dört saatin sonunda artık çıkma vakti geliyor ve son rötuşu Müze hediyeliklerinin satıldığı dükkana girip ufak tefek bir şeyler alarak yapıyoruz. Çıktığımda derin bir nefes alıyorum zira üzerimizden dünyanın tüm medeniyetleri geçti. Ve üzerimden bir yük kalkıyor. New York programımızın demirbaşlarından birini bitirmis bulunuyoruz.  Yorulmak yok yola devam, programimiza tam gaz devam ediyoruz. Alışveriş zamani simdi. Evet. Amerika dedikleri kadar ucuz.  İstanbul'da dünya paralar verdigimiz markalar sudan ucuz.  Günü hem sanata hemde alisverise doymus bir sekilde kapatiyoruz.

No comments:

Post a Comment