Friday, November 22, 2013

Paris yazısı bekleyenlere..

3. ayımızı devirdik. Sonunda. Bugun tam 3.5 aylık Sarp.
3 Ay bir dönüm noktasıydı bizim için. 40'ı çıktıktan sonraki ikinci büyük hedefimizdi. İlk kırk günü takip eden günlerimizin de kabustan pek bir farkı yoktu. Denemediğimiz gaz damlası kalmadı, ıhlamurlar, rezeneler, masajlar, ağlama krizleri ve uykusuzluklar ile geçen dile kolay tam 90 gün. Büyüklerim 'Ha gayret 3 ay sabır' diyordu. Öyle de oldu.
12 Kasım günü Sarp'ın 3. ayını kutladık, yine bir pasta eşliğinde, kendisi uyurken biberonunun kolunun altına sıkıştırdık, pastasını da yanına iliştirdik. Ve sessizce alkış yaptık.
Mutlu Aylar Sarp.
Yine bir mucize gerçekleşti ve Sarp'ın ağlama krizleri neredeyse bitiverdi. 'Tam da mama değiştirdim ondan mıdır acaba?' diye sordum doktorumuza. 'Belki mama belki de artık zamanı geldi' dedi.
Sarp artık her konuştuğumuzda tepki veren, bize gülücükler atan, 'aguu, guuguu, booww' diyerekten bizimle iletişim kurmaya çalışan bir bebek oldu. Artık gece sadece 2 kere uyanır olduk, sabaha karşı 4'te ve 7'de. Kendi uyku düzenini kendi oluşturdu. Şimdi eski videolarını izliyorum da, hayal aleminde gibi hareketler, ağır çekim, sanki yüzer gibi, sanki hala anne karnında gibi. Oysa şimdi gözleriyle bizi takip ediyor, sese tepki verip gülüyor, oyuncaklarına saatlerce bakıp konuşuyor.
Çok şükür ki en zor 3 ayımızı geride bıraktık. Biz bu 3 aya neler sığdırdık neler. Mesela yazlığa gitmek için Dalaman'a uçtuk, İstanbul'da gezmediğimiz avm kalmadı, parklarda yürüyüşler yaptık, sonra bir Paris gezisi düzenledik bu minnacık bebekle.
Ama ne Paris seyahatiydi… Sahi yazmadım değil mi? Gelin bakın neler yaptık biz neler…

 Paris artık bambaşka şeyler hatırlatıyor bana.
O yıllardır gidip kaldığımız otelimizin özellikle talep ettiğimiz o aynı manzaralı odasında bu kez elimde 2 kettle (birini ben taşıdım, biri otelin)  bir yandan biberon steril ederken diyer yandan mama suyu ısıttım, hatta işi ilerletip ıhlamur ve rezene demledim.
Yük olmasın diye bebeğe sadece 4 tulum, 2 battaniye götürünce iş başa düştü, bol bol çamaşır yıkadım, radyatöre astım. (Evet! Paris'te..)
Geceleri rahatlasın, temizlensin diye kucağımda bebek yıkadım, bebek küveti ve maşrapası olmadan, en iptidai yöntemler ile yıkadım, yatırdım, başında oturup uyuyuşunu seyrettim.
Bol bol bez değiştirdim, kremini losyonunu D vitaminini, sterimar'ını ihmal etmedim.
Champs Elysees'de ki en sevdiğim restoran Pizza Pino'nun üst katında, bebek alt değiştirme ünitesinde son 3 ayın en korkunç deneyimini yaşadım. Yanımızda yedek tulum olmayınca mecbur Pizza Pino'un tuvaletinde de tulumunu, çorabını yıkadım, çitiledim, sonra kurutucuda kuruttum. (Eşimle beraber kadınlar tuvaletine kendimizi kapatıp mesaimizi Sarp'ın nasıl bu kadar şiddetli bir şekilde altını kirletebildiğini tartışarak geçirdik). Masamıza geri döndüğümüzde yemekler gelmiş ve buz gibi olmuştu. Bende kremalı mantar soslu tagliatelle'li tavugumu buzdolabından henüz çıkarılmış havasında mideye indirdim.
Champs Elysees'de ki en sevdiğim cafe olan George V'te Sarp yaygarayı basınca 'Karton bardağınız var mııııı?' diyerekten güzelim lattemi take-away aldım ve mekandan hızlıca uzaklaştım.
Pusetin ayağına takmak için araba koltuğumuzu götürünce, 4 kişilik yer kapladığımız için bindiğimiz TÜM(!) taksilerden azar işittim.
Rue Rivoli'de bir ayakkabıcının üst katındaki deri minderlerde bez değiştirdim. Aynı ayakkabıcıda mama hazırlayıp, mama suyunun sıcak olduğunu farkedince şaşkın bakışlar önünde camı açıp biberonu camdan dışarı koydum.
Galeries Lafayette bir mağazanın kabininde bebek emzirdim. Doymayınca yine Lafayette'in içerisindeki Starbucks'a koşup mama hazırladım. İtina ile gazını çıkartıp gelen geçene iphonumu uzatıp bizi resmetmelerini istedim.
Şanzelize'deki ünlü bebek giyim mağzasının üst katında bir kabine girip Sarp'ı uyuttum.
Tax free kuyruğunda, asansörde, sokakta, bankta, Eiffel kulesinde kısacası aklınıza gelebilecek her yerde mama hazırladım. Bendeki bu gezme azmi varken…
(BAKIN BU EN BOMBASI) Louis Vuitton'un önündeki kuyrukta bütün Japonların önüne geçtim. Pusete saygı duyup 'petite bebe' diye açıklama yaparak bizi içeri alan personele selam olsun.
(DAHA DA BOMBASI GELİYOR) Bütün gün uslu uslu pusetinde yattıktan sonra tam Apple Store'un kapısından girer girmez devasa yüksek tavana sahip olan mağazada Sarp'ın eko yapan sesi sayesinde bir köşeye sinip, mama hazırladım. Mamadan sonra aşırı gazı olan Sarp'ı bu kez karnını elime bastırıp, uçak yaparak taşırken yeni ipad Air'i, yeni iphoneları inceledim. Güvenlik görevlilerine hayatlarının şokunu yaşattık, sesimiz yankılandı Apple'da.. Ne de olsa bende bir Apple çalışanı sayılırım, evimde gibiydim, telefonumu şarj ettim, birde güzel 5S kaptım kendime. Demekki neymiş, Sarp'la da oluyormuş tüm bunlar.
Pek sevdiğimiz restoran Leon'da yine bir alt kirletme faciası beklerken hafif bir gaz sorunu ile atlattık. 3 kişi olduğumuz için sırayla puseti alıp Şanzelize de iki tur attırmak yetiyordu uykuya dalması için.
Marais'e gitmek üzere Hotel de Ville'e geldiğimiz anda mama saati gelen Sarp'ın ağlamasıyla panik içerisinde 'çabuk Starbuckss buluuunnnn' diye ortalığı velveleye verdim. Nitekim bulduk, oturduk, besledik, yola devam.
Pizza Pino'da sonraki ikinci yüksek şiddetli alt kirletme maceramızı Starbucks'ın tekinde yaşadık. Tuvaleti tek kişilikti, alt değiştirebileceğim bir yer yoktu, insanların ortasında asla yapamazdım, dışarda deli gibi yağmur yağıyordu çıkamazdım, bende yapılacak en kötü şeyi yaptım. Tuvaletin kapısına bir masa sürükledim. Masaya önce sarpın montunu, sonra battaniyesini, üstüne alt değiştirme matını serip işe koyuldum. 2 aylık çocukla seyahat etmek zaten delilkti, bende üzerine tuz biber ektim, lütfen kınayan gözlerle bakmayın, o kaşları da indirin aşağı, gittik bir kere.
Ananemizde nasibini aldı tabiki. Bana yedek oda kartını vererek yanlışı yapmıştı bir kere. Sabaha karşı 5 sularında 'misafirr geldiiiiiii' diyerekten Sarp'ı annemin odasına atıp kaçtığım doğrudur. Uyandığımda kahvaltısını odasında ederken bir yandan Sarp ile konuşurken buldum anneciğimi. Odasının mümkün olan her girinti çıkıntısına mikileri, çıngırakları asmış sallandırmış, Sarp'a doğal ortam yaratmıştı. Hatta Sarp'ın bezini açarken yaptığı yaramazlıklar yüzünden odasında iki de bir yatak değiştirmek zorunda kaldığı da bir söylentidir :)
Pijamalarla, yalın ayak başı kabak odadan odaya bebek transferi yapmamız işin en eğlenceli kısmıydı. 'Haydi bakalım, ben odada Sarp'a bakarım, siz naş naş gezmeye' diyerekten bizi kovaladı Paris sokaklarına. Anneannelik zor meslek, herkesin harcı değil, bizim ananemizde hem gezdi, hem torun baktı, hem de Sarp'a ciciler hediye aldı.
İyiki de gittik.
Korkmadık, panik olmadık.
Hamileliğin hele son aylarında eve kapanmak zorunda oluyor insan. Gezme azmin olsa bile korkuyorsun, yoruluyorsun ya da canın istemiyor, uykusuzluk ve gece yediğin tekmelerde cabası. Doğumu takip eden ilk 40 gün desen tam terelelli, keçiler gelmiş, hemde yatılı. Uyku desen haram, bebeksiz çıkmak istemiyorsun, bebeği her yere götüremiyorsun, misafir desen akın akın geliyor herkes, böyle evine çakılı kaderini yaşıyorsun.
O tatil yok mu o tatil..
Sana yaşadığını hatırlatıyor, senin varolduğunu, hayatın devam ettiğini fısıldıyor kulağına.
Kalkın Paris'e gidin demiyorum tabi bebekliler siz bana bakmayın, hele daha önce görmediğiniz bir yere asla gitmeyin zira bebeğin 3 saatte bir uyuyup uyanıp mama yeme rutini aynen devam ediyor, ama başka bir yerde uyanmak bile bir nefes oluyor insana.
Velhasıl, Paris güzeldi ama bebekle Paris'te olmak çok çok daha güzeldi.
Bambaşka şeyler hatırlatıyor artık Paris bana.
Makaronları, kruvasanları, tartoletleri, krepleri, çikolataları ile müthiş bir ziyafet yaşattı Paris bize..
Evimize döndük..
Doktor kontrolümüze gittik, aşılarımızı olduk, rutinimize döndük.
Artık kışa hazırız… şimdilik bizden bu kadar..
Sevgiyle kalın,
irem..












1 comment:

  1. İşte örnek amme. valla en güzelini yaptın, Biliyormusun bütün bu maceradan onun öğrendiklerini bir bilsen, kimbilir ne kadar zanginleşti dünyası. arısı diğer bebeklerin başına diyorum. Çok mutlu oldum.Sevgilerç

    ReplyDelete