Saturday, November 2, 2013

Uykusuz her gece... yorgun ölesiye...

Saat 19.00- 20.00: Sarp'ın banyo, mama ve  uyku saati, aynı zamanda benim yarım kalan, bekleyen işlerimi yapma, kendime bakma, gardrobuma ve çekmecelerime çeki düzen verme, belki takip ettiğim bir diziyi izleme, yarım bıraktığım bir kitabı okuma, 2-3 dergi karıştırma, internette dolanma saatim. Gün içerisinde kafamda ne iş varsa hepsini o bir kaç saatçiğin içine sığdırmaya çalışınca sanki bir başka verimsiz oluyor her şey. Cem Yılmaz'ın 'little little in the middle' espirisindeki gibi 'Ortaya karışık' durumları yani.
Hele benimki gibi gündüz uyumayan bir velede sahipseniz vay halinize.

Saat 21.00: Bir bebeğin bu kadar mı eşyası olur? tulumlarını dizme, ertesi gün dışarı çıkılacaksa çantasını hazır etme, emziklerini steril etme, biberonları yıkayıp steril etme, tüm ıvır zıvırların etrafa dağılmış kapaklarını bulup eşleştirme, bebeğin gece maması için ıhlamur demleme, ve tüm mama araç gereçlerini gece maratonuna hazır halde bırakma.

Saat 22.00: Uykuya direnme modu ON. İşte günün yorgunluğu gelip çatıyor ben ise uykuya direnmek zorundayım çünkü saat 11 gibi Sarp'ı uykusunda biberonlamam lazım. Yoksa gece yarısı olmadan 'vik' diye uyanıyor bizimkisi. Anne ve baba olarak canımız çıkmış, yorgunluktan bitkin haldeyiz, uykuya ve yorgunluğa direniyor kendimizi internette, sosyal medyada oyalıyoruz.

Saat 23.00: Sarp'ın beslenme saati. Uykusundan kaldırdığım gibi 150cc ıhlamura yapılmış, içine gaz damlaları atılmış mamayı dayıyorum, şap şup sesler eşliğinde, hiç konuşmadan, bir gıdım ışık açmadan, altını değiştirmeden sessiz sedasız mamayı bitirtip yatağına geri koyuyoruz. Benimde uykumun 1. episodu başlıyor. Şanslıysak 4 saat, değilsek 3 saat uyku molası.

02.00-02.30: Sarp'ın kesik kesik açlık ağlama sesi ile uyanıyoruz, eğer ilk ağlama sesinde mutfağa koşarsak ne ala, yoksa uykusu açılıyor ve sabah 4'e kadar sürecek olan mesaimiz başlıyor ki genelde ikinci senaryo gerçekleşiyor. Hemen mutfağa koşup geceden ılınmaya bıraktığım kaynamış suya mamasını atıyoruz.

02.45: Mama bitti, gazı itina ile çıkarıldı. Sarp beşiğe konuldu. Uykuya geri dalma vakti ama o da ne...?

02.47: Bir ağlama sesi ile yataktan geri fırlıyorum. Hay Allah, gazı çıkmadı herhalde, haydi al omuzuna biraz daha koştur. Ve yatağına geri koyuyorum. Oh sanırım bu kez işlem tamam.

03.00: Bir ağlama sesi ile yine fırlıyoruz. Bu esnada ya bende ipler kopmuş, şalter atmış olabiliyor, babaya devredip uyuyorum, ve ya uykum tamamen açılıyor. Alıp kucağıma 10 dakika boyunca belimi boynumu sakatlayana kadar pış pış yapıyorum. Bu kez işlem tamam deyip birbirimize 'perfect' işaretleri çakıyoruz ki....

03.05: Korku filmi gibi, hatta Chucky Bebek gibi kafayı döndürmüş bizi seyrediyor beşiğinin camından. 'Saklan saklan yorganın altına, uyumamış bu bize bakıyor.' Kaçış yok, kalkıp biraz daha pış pış yapıyoruz.

03.15: Tam rahatlıklar içerisinde uyuması için beşiğine bırakacakken ya hıçkırık tutuyor ya da bezini kirletiveriyor. Hıçkırık tuttuğu anda 'yandım allah iiliimooonnnn' diye mutfağa koşturuyoruz, bir çay kaşığı limon bu işin reçetesi. Bez değiştirmeye kalkarsak yandık, uyku iyice açılıveriyor. İyisimi biraz daha pışpışla..

03.30: ZAFER. Sarp uyudu, yalnız küçük bir sorunumuz var bizim uykumuz kaçtı.

03.45: Ipad elimde bir oyuna dadanmışım. İsmi Hay-Day. Eskinin farmville'i gibi, çiftliğini ekip biçiyorsun, geminle mal sevkiyatı yapıyorsun. Ticaret zekana kuvvet bir oyun. Üret-sat. Nereden sardıysam bu oyuna, iyi geliyor bana, kafamı boşaltıyor. Gerçek hayat dışında bir hayatım daha var sıkıntısız, stressiz, kafamı rahatlatan bir oyun.

04.00: Facebooktayım, Yılmaz Özdil'in, Ayşe Arman'ın yazıları tam da bu saatte yayımlanıyor onları okuyorum, Instagramı karıştırıyorum. Whatsapp'ten sabah uyanınca görsün diye insanlara mesajlar atıyorum. O sırada Kanada'da oturan arkadaşım facebook'a bir yazı yazıyor, ona cevap veriyorum 'Aaa sen uyumuyor musun?' Bir bakıyorum annemde facebook'tan mesaj atıyor 'naber?' diye. O anda annemin karşı komşusu benim blog yazısına 'like' yapıyor. Kuzenim kedisinin resmini paylaşıyor. Yaşasın tek baykuş ben değilim.

04.15: yavaş yavaş uykum geliyor. Uyumam lazım Sarp birazdan uyanır, uyumam lazım uyumalıyım.. uyku.. uyku... Zzzzz...

05.00: Derinlerden bir ağlama sesi geliyor. Boşver duymamazlıktan gelsem belki susar. Zzzz...

05.15: Eşim kalkmış ağzına emzik tıkıştırıyor. Ne emziği çocuk aç! Ne olur biraz daha uyusam.... Zzzz

05.30: Mama yapmam lazım diye fırlıyorum yataktan.Tekrardan aynı seramoni..Mama- gaz-pış pış 3lüsü.

06.00: Sarp'ın uykular bitti, bize gülücükler atıyor. Uyandı.. O kadardı uykusu.. Gözümüzden uyku akıyor. 'Yalvarırım uyu' diyoruz. O bize gülüyor, gülücükleri videoya çekiyoruz, eşe dosta yolluyoruz, altını değiştiriyorum. Mikisiyle oynatıyorum, dönencesini açıyorum, ninni açıyorum...

07.00: Evdeki ablamız uyanıyor, Sarp'ı kaptığı gibi götürüyor odasına, salıncağına, ana kucağına, karyolasına, oyuncaklarına...

09.30: Uyanıyorum. Ablamız salıncak başında salladıkça sallıyor ama Sarp hala uyumamış. Saat 10.00 oluyor, 11.00 oluyor bizimkisi hala uyanık. Küçücük bebek nasıl bu kadar uykuya direnebiliyor.

11.00: Parka, gezmeye, kahveye, avm'ye herhangi bir yere çıkarsak bizimkisi 1-2 saat uyuyor, yoksa yok!

Taa ki akşam 17.00'da kriz saati gelip çatana dek uyanık kaldığını biliyorum.

Velhasıl kelam.. Biz aylardır bu tempoda yaşıyoruz. Ya da yaşamaya çalışıyoruz. Uykusuzluk beynimize vurmuş, absürd saatlerde sızıp kalabiliyoruz, halüsinasyonlar görebiliyoruz! Birbirimize 'bana şey demiştin ya.. ' 'yahu demedim..' 'ya dedin valla hatırlıyorum..' gibi kopuk muhabetlerle iletişemiyoruz. En basit kelimeleri unutuyorum, bazen insanlar uzunn uzunn anlatıyor, ben ise 'ne anlattı bu şimdi, hay allah rezil oldum' diye hayıflanıyorum. İşte böyle bir şey bebekli yaşam.
Ben hamileyken sokakta çocuklu kadınlar, teyzeler beni durdurup 'ah yavruuumm allah kurtarsın' diyordu. Şimdi anlıyorum. Her hamile gördüğümde acıyan gözlerle bakıp 'başına geleceklerden habersiz, ah vah allah kurtarsın' diyorum. Hele bu halde işe başladığımı düşünemiyorum bile. Kendime hayrım kalmamış, öğrencilere ne verebilirim ki bu halde? Devletin bana verdiği hepi topu 8 hafta izin. 18 Ekimde resmen iş başı yapmam gerekiyordu. Ücretli ücretsiz ne kadar iznim varsa kullanarak ne kadar akıllıca bir iş yaptığımın ancak farkına varıyorum.
Bir çocuk çok zor büyüyormuş çoookk..
Tüm anne-baba adaylarına sesleniyorum 'Allah kurtarsın arkadaşlar'. Ve deneyimlemiş annelere soruyorum : Ben ne zaman uyumaya başlayacağım?'
-Bıyık altından gülmeyin-
Bir gün o kesintisiz uykular geri gelecek biliyorum...
 Sevgiyle Kalın..
irem


No comments:

Post a Comment