Sunday, February 9, 2014

Mini bir haftasonu kaçamağı..

Sıkıldık, birazcık bunaldık evde. Hep aynı şeyleri yap, aynı rutin, her gün aynı saatte uyan, aynı saatte mama, aynı saatte oyna, aynı saatte uyku.. Biraz değişiklik istiyor insan haliyle.
Baktık ki babamızın iş seyahati var, takıldık peşine. Bir ben bir bebek bir de anneanne düştük yollara.
Eee gezgin bebek bizimkisi. 2 aylık ilk uçağına bindi, 3 aylık Avrupa gezdi, uçak deneyimi tamam. Peki ya araba deneyimi? Tam 1 gün önce yeni araba koltuğumuzu da almışız, gıcır ambalajından açtık 4 yıl boyunca arabamıza eşlik edecek Römer'imizi. Yol 5 saat, bir nefeste geçecek gibi duruyor tabi ki Sarp izin verirse. Akçay, Altınoluk, Küçükkuyu oralarda biraz Kaz Dağları havası alıp geleceğiz, tabi bir de yazdan 1-2 gün çalacağız. Hava müthiş, eğer meteoroloji doğru gösteriyorsa tam 17 derece, geçen haftaki İstanbul soğuğundan sonra müthiş gelecek bünyeye.
Kendi evimizde kalmıyoruz, hatta anneannemin boş evinde de kalmıyoruz. Direk otelde kalma kararı veriyoruz.
Bebekle birlikte seyahat ettiğimiz için düşünmek zorundayız bu faktörü, evleri ısıtmak zor, kalorifer yaksan 1 haftada ancak ısınacak, en iyisi evlerde konaklayacağımıza oraların en bilindik, en samimi otelini tercih ediyoruz. Ne de olsa alıştım otel odalarında kettle ile mama suyu hazırlayıp, biberon temizlemelere.
Yola koyulma saatimizi Sarp belirleyecek. Sabah kaçta uyanırsa o saatte yola revan olunacak. O sabah 6'ya kadar uyumayı tercih ediyor Sarp. Mamasını yedikten sonra ver elini Eskihisar feribotu. Yolun yarısını uyuyarak geçiren bebek yolun diğer yarısını uyanık ve mutlu geçiriyor.
Destinasyonumuza varır varmaz Sarp'ı atıveriyoruz sahil boyuna. Dümdüz bir deniz, sıcacık bir güneş, mis gibi bir hava. Deniz kenarında mamasını yiyor. Ah keşke her zaman soluyabilsek bu temiz havayı. Güneşi batırıp deniz kenarında mezeleri ile ünlü bir balıkçıda sonlandırıyoruz günü.
Ertesi gün sabah 10'da yine sahildeyiz. Bu kez Sarp'ın çoraplarını da çıkarıp güneşe tutuveriyoruz tombik bacaklarını. Doğal D vitamini, kış günü arasan bulunmaz nimet.
Şehir hayatında o kadar sıkışıp kalmışız ki.. Gerçeklik payı olup olmadığını bile bilmediğimiz organik meyve sebzelerden medet umuyoruz. Trafiğin göbeğinde puset sürüp, güneşimizi kapayan, rüzgarımızı kesen binaların arasında yaşıyoruz, haftasonları kapalı alışveriş merkezlerine koşuyoruz.
Böyle bir yere gelince anlıyor insan egzos dumanı içinde yaşanan hayatının ne kadar yorucu olduğunu.
Doğa kokusunu mis gibi içimize çekiyoruz. Güzel etler, balıklar yiyoruz.
Ve dönüş zamanı geldiğinde... -Ah keşke gelmeseydi..
Şehir hayatımızda evlermize kapanmak üzere geri dönüyoruz tıpış tıpış, zira hayatımız burada akıyor.
Her seyahatten yeni bir huy edinerek dönen Sarp, bu seyahtte avazı çıktığı kadar çığlık atmayı keşfediyor. Bursa-Yalova yolu arasında neredeyse 100 kilometre boyunca arabada çığlık çığlığa bağıran bir çocuk ile seyahat etmek zorunda kalsak ta seyahatimiz sorunsuz, tasasız bitiyor.
Bize de her zamanki gibi resimlere bakmak kalıyor..
Mutlu haftalar...
irem













No comments:

Post a Comment