Friday, May 22, 2015

Çünkü İstanbul'un en güzel zamanıydı mayıs...

Aylardan mayıs İstanbul'da... 
İstanbul'un en sevdiğim zamanını sorsanız hiç şüphesiz, kuşkusuz, duraksamadan 'Nisan ve Mayıs' derim. Hani şu doğanın uyandığı, yerin altından yeşillerin fışkırdığı, erguvanların, mor salkımların birbirleriyle dans ettiği, lalelerin açtığı, denizin mavisinin bile güzelleştiği aylar.
Sadece doğa değil insan da uyanıyor karanlık uykularından. Rehavet çökmüş kış karanlığından, erkenden kararan havanın can sıkıcılığından kurtuluyor.
Hele ki 'bahar temizliği' diye bir şey var kültürümüzde işte ona bayılıyorum.
Kar kaplı uykularımız bitip te karlar kürendiğinde bize kalanın tozunu alma, kirini pasını atma...
Özellikle Doğu illerimizde uzun süre kalkmayan kar sonunda eridiğinde alttan küçük kurtlar, solucanlar çıkarmış. Kar kurtlanırmış yani. 'Kar yağdı, mikropları kırdı' zihniyetinin aksine temizlik elzemmiş. Ben de kendimce girişirim bir işlere, vakit yettiği sürece.
Vakit kışın unutulanları hatırlama vakti, listeler yapma vakti, kendini usulca uyandırdığın o uyku halinden arındırma vakti. Yeni hayatlara karışma, var olanı cilalama vakti.
Doğanın uyanmasıyla birden coşkulanan bünyeyi oyalama, eğleme vakti...
Hantal giysilerden kurtulma, hantal insanlardan uzaklaşma vakti.
Yeni öyküler yazma, yeni hikayeler anlatma vakti.
Özellikle İstanbul'da festivallerin bollaştığı zaman bu aylar, konserler, çimene yayılmalar, şarkılı türkülü, sazlı sözlü haller, diploma törenleri, yeni hayata atılanların coşkusu, çocuklar için aktiviteler, sahil kenarlarından taşan coşkunluk...
En sevdiğim manzaralar arasındadır Bebek sahilinde denize giren köpekler, hem de onlarcası. Buz gibi suyun tadını çıkaran dostlarımız... Soğuğun ve kışın verdiği ve aylarca süren sığınma ihtiyacının sonunda neşeyle denize giren köpekleri uzun uzun izliyorum günlerdir.
Sahi, unuttum söylemeyi... Bahar ayını bağdaştırdığım bir tek semt var çocukluğumdan beri, o da Bebek. Yıllarca her mutluluğumda, üzüntümde, depresyonumda, özel günümde sığındığım bir semt. Son haftalarda da her sabah hiç üşenmeden sahile iniyor ve orada uyanıyorum. Kışın pasını, kirini orada suya bırakıyorum. Bazen sadece bir martının süzülüşünü takip ediyorum, bazen sadece bir arkadaşımla sohbet ediyorum, bazen sadece yazı yazıyorum, bazen sadece kitap okuyorum.
Bazen sadece yalnızlığı dinliyorum. Kar kürendikten sonra altından çıkan kurtları orada suya bırakıp günlük rutinime kaldığım yerden devam ediyorum.
Bir tek üzücü yanı var baharın, o da kısacık sürmesi. Mor salkımların çabuk sünmesi, Japon kirazlarının çabuk solması. Sonrasında gelen nem hali insanı Ege'ye Akdeniz'e kaçırsa da arada şehrimin bana bahşettiği o iki ayı doya doya değerlendirmeye çalışıyorum. Bol bol yürüyüş yapıyorum, bol bol selamlıyorum doğayı...
Ve bol bol yazıyorum...
Umarım sizler de bir yerlerde, bir zaman diliminde, bir yeşilin üzerinde, bir mavinin kenarında baharın keyfini çıkarıyorsunuzdur...
Sevgi, selam ve dostlukla...
İrem

iremuzunhasanoglu@gmail.com

No comments:

Post a Comment