Saturday, March 17, 2012

Okul gezisinden notlar 2

Malum Ankaradayız...
Bu bana ilahi bir kaynaktan gelen bir uyarı kesin bakın! 2 gün önce buraya gelmek için otobüse bindiğimde rastgele sohbet ederken diğer öğretmen arkadaşıma 'ben sevmiyorum artık İstanbul'u' dedim. Çok şaşırdı. 'Niye şaşırıyorsun, bu şehir çok soğuk artık, devamlı kar yağıyor'. Yanımdaki arkadaş Kanada'lı olduğundan olsa gerek kahkahayı patlattı. Kanada'da ormanın içinde göl kenarında yazlık evi olduğunu ve hatta kışında oraya gidip donmuş gölün üstünde çocukları ile buz pateni yapmak istediğini anlatınca anladım ki yanlış kişiyle konuşuyormuşum:)
Ankara yolu oldu ızdırap yolu, sağa sola bakıyorum kar altındayız.. Son dakika bütün kalın kazaklarımı bavula attığım için dua ediyorum kendi kendime. Tabiki gecikmeli varıyoruz, konferansının açılışını kaçırmamak için otele bavulları atıp Bilkent International School'a doğru yola çıkıyoruz. Binadan binaya girdiğimiz için sorun yok, ertesi sabah giyinip çevreyi keşfe çıkmaya karar veriyorum. 1km uzakta bir alışveriş merkezi var diyorlar. Kurtarıcı! Hemen yürüyün çok yakın diyorlar. Saf saf Ankaralı resepsiyoncuyu dinliyorum ve yürümeye başlıyorum. Yerler kar buz ve ben ana caddelerin birinden rampa aşağı yürüyorum. Sonunda otelin reklam tabelasını görüyorum, eee hani market? hani restoranlar?  Birine soruyorum. Taa uzaklardaki bayrakları gösteriyor bana, işte o bayraklar Praktiker'in, yanı Real, yanı alışveriş merkezi diyor. Ümraniye'nin göbeğinden yürüye yürüye Ikea'ya gidiyor gibiyim. Yeteri kadar donup, buzdan adama dönüştükten sonra, tam içeri girecekken güvenlik durduruyor, 'daha açılmadı'. Nasıl yani? Saat 9.54, daha 6 dakika var.. Artık siz düşünün o 6 dakika mı 6 saat mi? Neticede kendi kendime şunu tekrarlıyorum. 'Allahım çok şükür İstanbul'da yaşıyorum.' Starbucks mabedimi bulunca seviniyorum, 3-5 birşeyler alıp, taksi bulup otele geri dönüyorum. Kendimce yakın mesafe olduğunu düşünyorum ya, taksiye binmeden kibar kibar utana sıkıla, yakın mesafe ama diyorum, elim çok ağır bakın. Tahmin ettiğim kadar az da yazmıyor. Seviniyorum. Öğleden sonrası nöbeti bende, şimdi önümde atlatmam gereken bir buzlu yürüyüş daha var, hemde bu sefer rampa yukarı okulun kampüsüne ulaşmak. Kestirme yol var deyip beni bir tarlanın ortasına yolluyor aynı salak resepsiyoncu. Süper zekasıyla beni okulun dikenli telleri ile kaplı hiç kullanılmayan bir kapısına, haydi dön geri, ana yola çık.. 
Ha gayret İrem, bak farzet Sporiumdasın, sabah Nutella Pan cake yerken iyiydi.. gibi saçma sapan şeylerle avunmaya çalışıyorum. 
Bu şapşal maceralarımdan sonra günün geri kalanını daha akıllıca geçiriyorum, mesela akşam yemeği için taksi çağırıyorum :) Şehirde ne kadar tiyatro, opera, bale varsa hepsine bakıyorum. Mesafeler uzak, hava soğuk, üşeniyorum. Bu arada öğrenciler ne yapıyor diyeceksiniz? Okul politikası olarak sorumluluk bilinçlerinin gelişmesi açısından hiç karışmıyoruz, onlarda karıştırtmıyorlar zaten. Delegeler 23.30'da otelde olmalı, komite başkanları ise 24.00'da. Diğer öğretmen arkadaşım bir önceki gece yaptığı için bu gece kapılara tık tık yapıp odada olup olmadıklarını kontrol etmek görevi bende. Bu da uyumamam gerektiği anlamına geliyor, okunacak makaleler var, kitabım var, yok yok uykumu getirir onlar. Zaten daha kötü birşey yapıp ıhlamur ekinezya karışımı birşey içtim, kafayı koysam uyurum. Odada 3G, wifi berbat, internetten olmayınca ne yapıyorduk? TV'yi açıyorum, hiçbirşey yok herzamanki gibi, yanımda DVD'ler getirmiştim, karıştırıyorum, eski bir Audrey Hepburn filmi ilgimi çekiyor, 'Paris when it sizzles'. filmin ilk 10 dakikasında gözlerim kapanıyor, 6 oda gelmiş, ertesi gün yapacakları konuşmaları yazıyorlar, diğer 2 oda hala bekliyorum.. 
Beklenen an geliyor ve tam 24.00'da odalarında oluyorlar.. Biz onlara izni veriyoruz ama onlarda asla suistimal etmiyorlar. Bir yarım saat daha kapı seslerini dinleyip 7'de uyanmak üzere dalıyorum. 
Burada tanıştığım diğer okulların öğretmenleri telefonumu alıyorlar, bu akşam yok öyle otelde oturmak diyorlar.. Ankara'da bir günü daha deviriyoruz böylece..
İrem

No comments:

Post a Comment