Tuesday, October 8, 2013

Neler oluyor orada?

Son bir haftamı bu yazıyı ha yazdım ha yazıcam diye geçirdim. Haydi bugün yazarım, yok bugün bebek çok ağlıyor, eh bari yarın yazarım, ama yarında gezmeye gideceğiz, en iyisi annemi arayayım bebeğin başında dursun da bende oturup bu yazıyı yazayım, ya boşver annem gelmişken daha elzem bir şey yapıp banyoya gireyim, sonrada kışlıkları çıkarırım, bugün yarın öbür gün derken yazıyı erteledim de erteledim. Vakit yok yok yok.. Oysa sorun bakalım ne iş yapıyorum bütün gün.
Eskiden iş dönüşü sofraya oturduk mu eşime anlatacak ne çok şeyim olurdu. İllaki o gün derste komik bir şey olmuş olurdu, veya bir havadis olurdu da iki kelam ederdik. Hatta konuşmamdan sıkılan eşim 'bugün çenen düştü yine, sınıfta az konuştun sanırım' derdi. 
Peki ya şimdi? Sohbetlerimiz kısa ve öz. 
-Ne yaptın bugün?
-Hiiçç n'olsun, Sarp ile takıldık.
-Neler yaptı Sarp?
-N'aaapsın işte, mama yedi, uyudu, sonra uyandı, ne ağlamak ne ağlamak...
-Eeee??
-Eee si iki kez tuvaletini yaptı, birazda gazı vardı..
-!!!!!!!!!!!!???????
Sofrada olduğumuzu farkeden ben, hemen daha ilginç bir şey bulma işine girişiyorum. 
-İşte bir de bugün bana bakıp gülücük attı ki sorma. Dönencesine bakarak 1 saat yatağında yattı. 
-Başka? 
O kadar. Sahi ya o kadar. 
Sen tam 24 saat uyumadan mesai yap ve yaptığın sadece şu 3 şeyden ibaret olsun. 
1. Bebeği besle 
2. Altını değiştir, gazını çıkart 
3. Uyut
Allahım bu kadar mı yani? Ama bu 5 dakikalık iş. En azından yazıya dökünce iyice azımsanıyor. 
Yazıda 5 dakikalık görünen ama pratikte tam 24 saat süren bir rutin bu. Geçen gün sabah kahvesine gelen komşu teyzemiz 2-3 saat oturduktan sonra bana döndü ve dediki: Bak sabah 11'de geldim, saat 1 oldu, ne yaptın deseler bebeği besledim, uyutmaya çalıştım diyeceksin, biri de sana dönüp ne var canım 5 dakikalık iş diyecek. İşte böyle bir emek bebek bakmak.' 
Haklıydı. Günlerimi gecelerime katmıştım, tarihten haberim sadece buzdolabındaki sütün son kullanma tarihine bakınca oluyordu, ne cumartesim ne pazarım vardı artık. Tek bir işim var: o da 3-4 saatte bir ağlayarak bana muhtaç olduğunu dile getiren bir bebeği mutlu etmek. 
Uykular haram olmuş, varsın olsun..  İşin kötüsü her gün 5 saatlik uykuyla zombi gibi dolaşmaya da alıştık.  #direngözkapağım
Kol ve omuz desen bebeği biberon ile besleme pozisyonu sayesinde devamlı uyuşuk, hep bir ağrı..
Kol kası desen oto koluğu 5 kilo, bebek 5 kilo gibi kabaca bir hesap yaptığında spor salonunda 10 kilo ağırlık çalışmışcasına güçlü ve gelişmiş.  
Repertuar desen tam teşekkül geliştirdik.. Mini mini bir kuş donmuştu mu ararsınız, twinkle twinkle little star da olur, o da olmadı minik kurbağa yüzermiş derede var.. 
Gırtlak desen baya çalışıyoruz evde. Bebek ağlamaya başladığında biz onu bastırmak için 'hülööyyyy' diye bağırıyoruz, bir bakmışız susmuş. Bize bakıyor şaşkın gözlerle 'ilgi çekmeye çalışan benim, size ne oluyor ki?' gibilerinden. Birde yüksek volümlü, tiz seslerle konuşuyoruz ilgisini çekmek için, sanarsınız hepimiz birer soprano. 
Birde uykuya yatırma hallerimiz var ki tam evlere şenlik. Birimiz kolunda sallar, birimiz şşııı şuuuu sesler çıkarır, halimize acıyan anneannemiz gelir ve 'verin bana, o bende uyuyor' diyerekten kaptığı gibi yastığını koyar dizlerinin üzerine, ve mutlu son. Sallaya sallaya uyutur. 'Tamam haydi ben kaçıyorum, çocuk uyudu' der ve tam ayakkabılarını giyip kapıdan çıkarken içeriden gelen bir ses ortamı dağıtır. 'Ingaaaaaaa'. ( Bizim çocuk gerçektende Inga diye ağlıyor bu arada). Anneannemiz de 'hay allah niye uyumuyor bu çocuk, vah tüh' diyerekten sessiz sessiz sıvışır. Biz kalırız yine Sarp ile baş başa. 
Diyelim çaresizlik dibe vurmuş, o zamanda arabaya attığımız gibi sokaklardayız. Annemin bir arkadaşı akıl verdi 'çocuk en güzel sokakta büyütülüyor'. Hakkını veriyorum. Ne zaman dışarı çıksak bizimkisi mışıl mışıl uyuyor. Geçen gün evde tek başıma çok bunalınca, aldığım gibi Akmerkez'e götürdüm. O kadar da cesur bir anneyim. Çantamızda biberonlarımız, ılınmış mama suyumuz, rezene çayımız, 3-5 bez, 1 yedek tulum hooopp gezmeye.. Ben bütün mağzalara girip çıktıkça bizimki de uyudu da uyudu. Her girdiğimiz yerde gördüğümüz ilgi de cabası. Daha sonra uyandı, 'aaa ne güzel gezenti annem beni yine sokaklara çıkarmış' dedi, uslu uslu bakınmaya başladı. Ağzına da emziği verince huzur içerisinde kah bakındı kah gözlerini dinlendirdi. Bebeğin uslu durduğunu gören ben iyice azıtıp gidip kendime bir kahve aldım, pusetimize de bir bardaklık, kahve elimizde gezdik te gezdik. 
Eve girdiğimiz anda bunun acısını benden çıkaracağını bilmeme rağmen gezdik doyasıya. Mışıl mışıl uyuyan bebeğin bana verdiği şımarıklığa dayanarak ertesi gün bir daha çıktık, sonra ki gün bir daha. Kitap kulübüme bile geldi benimle. Biz Yaşar Kemal'in en son romanının tartışırken bizimki de uslu uslu uyudu, uyandı, bakındı. 
Diyorum ya.. Kim korkar bebekli hayattan diye. Artık bizim için tüm Cafe Nero ve Starbuckslar bir nevi beslenme durağımız, tüm AVMler de ninni fonksiyonlu karyolamız.
Bebeği ben evde bırakmak istesem babası istemiyor. Dün yine bir bunalma anında annemi arayıp rica ettim, 'biraz gelip bebeğe bakar mısın? bir kahve içmek istiyorum dışarda' dedim.  Babası hemen 'bu el kadar bebekten mi korkuyorsun, uslu uslu geziyor bizimle işte, uyanırsa ben ilgilenirim' deyince hep beraber yine soluğu dışarda aldık. Evcilik oynar gibi bebeği besliyoruz, resimlerini çekiyoruz, o esnada yan masamızda ki çift bize hayran hayran bakıyordu. Dayanamayıp laf attılar. 
-Siz ne kadar cesaretlisiniz, bizim bebeğimiz de 1.5 aylık ama daha hiç sokağa çıkarmadık evde bırakıyoruz hep.
- (iç sesim) Neee? Yuuh size, yazık o bebeğe yahu evde kapalı garip, anne-baba olucaksınız birde... 
-(dış sesim) Ay canım allah bağışlasın, haklısınız bizde ilk başlarda korkuyorduk ama şimdi alıştık, ağladı mı omuzumuza atıp gezdiriyoruz hemen.
-Hııı ne güzel, bizimki hep ağlıyor ama..
-(iç sesim) Ulan çocuk sıkıntıdan evde patlamış tabi şapşallar..
-(dış sesim) Neyse size iyi pazarlaaaarrr...
Bizimki de ağlamıyor mu, ağlıyor. Hemde damarı tuttu mu, gazı varsa deliler gibi ağlıyor. Sokakta uyuyan melek görünümlü bebek daha bahçenin eşiğinden girdiğimiz anda uyanıp ağlamaya başlayabiliyor. Ee bebek bu ağlayacak, susacak, ağlayacak.. Büyüyecek.
Biz bu özgüven işini biraz fazla abartmış olacağız ki ilk denememiz olarak Bayramda 2 aylık bebeği uçağa koyduğumuz gibi yazlığa götürüyoruz. Dalaman'a uçacak minik Sarp. Şimdiden dualara edip okuyup üflemeye başladım bile. Sen misin yıllarca uçakta ağlayan bebeklere afra tafra surat yapan, off poff diyerekten anti-bebek tweetleri atan. 'Bebeğin varsa uçağa binme kardeşim, bin arabana n'aparsan yap' demişliğim bile vardır. Ah ah büyük lokma ye, büyük söz söyleme.
Eğer Sarp ilk uçak deneyiminden sınıfı başarı ile geçerse daha da azıtıp bir yurt dışı seyahati bile planlıyoruz. Hatta çaktırmadan alt zemini oluşturmak için pasaportunu bile çıkarttık.
Pasaport kuyruğundayız..
Sahi, anlattık mı size pasaport çıkarma maceramızı?
Eskiden bebekler annelerinin pasaportlarına kayıtlı olurdu. Ben ortaokul yıllarıma kadar annemin pasaportu ile girip çıktığımı hatırlıyorum. Şimdi el kadar bebeğin bile chipli pasaportu var. Tıpkı kendimize pasaport çıkartır gibi internetten randevumuzu alıyoruz, bankaya harç yatırıyoruz, belgelerimiz tamam. Emniyet müdürlüğünden demezler mi biometrik resim istiyoruz diye.
Nasıl nasıl? Yok canım kesin kafa buldular bizimle, iyisi mi her zaman çalıştığımız turizm acentası sahibi arkadaşımızı arayalım. Telefonun bir ucundaki arakadaşımız da onaylıyor ve ekliyor 'götürün bir fotoğrafçıya ızdırap olun, seyreyleyin komediyi'.
Nasıl olacak o iş? Çocuk uyuyor mu olacak, uyanık mı? Kesin yaygarayı basacak orada.
Derken fotoğrafçı bize akıl veriyor. Evde beyaz bir çarşaf veya havlu serip üzerine yatırın bebeği, yukarısına geçip resmini çekin. Bize de eğlence lazım zaten. Sarp'ı kanapeye yatırıp şakır şukur resimlerini çekiyoruz, fotoğrafçı ise onları biometriğe dönüştürüyor. Böylece gidip başvurumuzu yapıyoruz. Sarp, memur ile görüşme süresince omuzumda uyuyor. Polis amcası yüzünü görmek istiyor teyit amaçlı.  Tüm bu işlemler bitip sıra posta ile dağıtıma geldiğinde postacı önce telefon ile arıyor. 'Sarp Uzunhasanoğlu' evde mi acaba?
'Evet kendisi kucağımda uyuyor şuan.'
'Nasıl yani, evde mi değil mi?'
'Evde postacı amcası evde, kendisi 1.5 aylık daha'
Kapıya gelen postacı amcamız, Sarp'a bakıp 'aha bu mu Sarp?' diyor.  'Maşallah boyundan büyük bir isim ve soyadı'.
İşte böylece minik Sarp'ın minik pasaportu çıkmış oluyor. Gezenti Sarp, sokaklarda susmaya alışmış olan bebek Sarp'ın artık seyahat engeli de yok.
(Ahh bu arada uykuma yenik düştüm, göz kapaklarım direnemiyor) Şimdilik burada keselim, takipte kalın sevgili arkadaşlar..
Sevgiler;
İrem








No comments:

Post a Comment